Genel

İzmir İcra Avukatı

izmir avukat ali berkin denizaslanı

izmir icra avukatı arayın.

BONO’NUN (EMRE MUHARRER SENET’İN) GEÇERLİLİK KOŞULLARI

Bononun geçerlik (şekil) koşulları (öğeleri, unsurları) TTK. mad. 776 ve 777’da belirtilmiştir.

A) Zorunlu (kesin=mutlak mecburi) şekil (geçerlilik) koşulları,

B) Alternatif zorunlu (mecburi) şekil (geçerlilik) koşulları,

C) İsteğe bağlı (ihtiyari) şekil (geçerlilik) koşulları,

A) ZORUNLU (KESİN) ŞEKİL KOŞULLARI:

TTK. mad. 776’de öngörülmüş olan zorunlu (kesin) şekil koşulları beş tane’dir.

1- «Bono» ya da «emre muharrer senet» sözcüğü (TTK. mad. 776/(1)-a):

Bu sözcüklerden birisi senet metninde yer almalıdır. Senedin altına ya da üstüne yazılamaz

Kanun koyucunun bu husustaki titizliğinin nedeni, bir «adi senet»e sonradan «bono» (ya da «emre muharrer senet») sözcüklerinin eklenmek suretiyle adi senedin kambiyo senedi haline getirilmesini önlemektir.

2- Koşulsuz olarak (kayıtsız şartsız) belirli bir para ödeme vaadi (TTK. mad. 776/(1)-b):

«Ödeme vaadi»,

a) Hem koşulsuz (kayıtsız şartsız) olmalı ve;

b) Hem de belirli bir bedele (yani paraya) ilişkin olmalıdır.

Bonoda yer alan «ödeme vaadi» genellikle «bu bono karşılığında X, Y.’ye …TL -($), EURO vs.- ödeyeceğim.» şeklinde ifade edilir.

«Koşulsuz ödeme vaadi» ile ilgili olarak yüksek mahkeme;

√ «Takip konusu bono’nun taraflar arasındaki iki tarafa borç yükleyen sözleşme (protokol) uyarınca ‘teminat senedi’ olarak düzenlenmiş olduğunun anlaşılması halinde, bononun ‘mücerret borç ikrarı’nı içeren bir senet olmaktan çıkacağını ve ‘bono’ niteliğini kaybedeceğini (kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe konu olamayacağını) »

belirtmiştir.

Buna karşın yüksek mahkeme;

√ «Metninde (önyüzünde veya arkasında) ‘bedeli teminattır’ (teminat senedidir) şeklinde açıklama bulunan senedin ‘bono’ niteliğini kaybetmeyeceğini»[25]

√ «Senet arkasına ‘teminat senedidir, ciro edilemez’ şeklinde yazılan yazının (kaydın), senedin ‘bono’ olma niteliğini etkilemeyeceğini»

√ «Dayanak bononun hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmadıkça senedin kambiyo vasfında olduğunun kabulü gerekeceğini»

b) Senet metninde «bedel», alternatif biçimde örneğin;

«65.000 TL veya 1000 ABD Doları ödeyeceğim» şeklinde belirtilemez. Çünkü, bu tür belirtmede «belirlilik» yoktur.[31] Fakat, bedel «1000 ABD Doları veya tutarı Türk Lirası» şeklinde gösterilebilir.[32]

Bonoda miktarı belirlenen para «Türk parası» olabileceği gibi, «yabancı para» da olabilir (TTK. mad. 711).[33]

Senet metninde «para miktarı» hem yazı ve hem de rakam ile gösterilmiş olup da, her ikisi arasında fark varsa «yazı ile olan» geçerli sayılır (TTK. mad. 676/(1)).

3- Kime ya da kimin emrine ödenecekse onun adı ve soyadı (lehtarın ismi) (TTK. mad. 776/(1)-e);

Bono, kime ya da kimin emrine düzenlenmişse, onun gerçek kişi ise; «adı ve soyadı[48]», tüzel kişi ise; «ticaret ünvanı» (ticaret şirketlerinde), «adı» (derneklerde) belirtilmelidir.

Lehtarın ismi, bononun herhangi bir yerinde -hatta senedin arka yüzünde bile- yazılı olabilir

4- Keşidecinin imzası (TTK. mad. 776/(1)-g):

Bonoyu düzenleyen kişinin, bunu «el yazısı ile» imzalaması gerekir (TTK. mad. 756/(1)).

Vekil (TBK. mad. 504/2) ve ticari vekil (TBK. mad. 551); bono/çek düzenlemek için açık olarak yetki verildiği takdirde, vekili bulundukları kişi adına bono/çek düzenleyebilir. Fakat, ticari mümessil (TBK. mad. 548/1), kendisine böyle açıkça yetki verilmemiş dahi olsa, temsil ettiği kişi adına bono/çek düzenleyebilir.

5- Düzenlenme (tanzim=keşide) tarihi (TTK. mad. 776(1)-f):

Düzenlenme tarihi bulunmayan senet «bono» niteliğini taşımaz.[111] «Adi senet» sayılır.

Senedin düzenlenme tarihinin mutlaka senet düzenlenirken atılması gerekli olmayıp, senet «tedavüle çıkmadan» ya da «tedavüle çıkarılırken» atılabilirse de senet tedavüle çıkarıldıktan sonra, örneğin; icra takibine konu yapıldıktan sonra düzenlenme tarihinin -alacaklı ya da alacaklı vekili tarafından- icra kasasında bulunan senede atılması senedin bono niteliğini kaybetmesine neden olmalıdır.

B) ALTERNATİF ZORUNLU (MECBURİ) ŞEKİL (GEÇERLİLİK) KOŞULLARI:

Bunlar bonoda ayrıca gösterilmediği takdirde, bonoda bulunan diğer bir kayıt, bu koşulun yerini alır. Ancak bu kayıt da senette yoksa, senet bono niteliğini taşımaz.[161]

Bonoda, «alternatif zorunlu şekil koşulları» iki tanedir:

1- Düzenlenme (tanzim=keşide=ihdas) yeri (TTK. mad. 776(1)-f):

Bonoda «düzenlenme yeri» açıkça gösterilmiş olmalıdır. Eğer, «düzenlenme yeri» gösterilmemişse «senedi düzenleyen kimsenin adının yanında yazılı olan yer»  (idari birim) düzenlenme yeri sayılır. Bu da senette yazılı değilse, senet «bono» niteliğini taşımaz. «Adi senet» sayılır.

Keşidecilerden birisinin isminin yanında ‘idari birim adı’nın yazılması yeterlidir.[164]

Tanzim yeri olarak idari birim adı yazılması yeterli olup, ayrıca adres gösterilmesi zorunlu değildir.

2- Ödeme yeri (TK. mad. 688/I-4):

Bonoda «ödeme yeri» açıkça gösterilmelidir.

«Ödeme yeri» olarak -kent, ilçe, bucak, köy gibi- idari birim adının yazılması yeterli olup, ayrıca adres gösterilmesi zorunlu değildir.[181]

Eğer, «ödeme yeri» gösterilmemişse, «düzenlenme yeri» ödeme yeri sayılır. «Düzenlenme yeri» de gösterilmemişse, «senedi düzenleyenin adının yanında yazılı yer hem düzenlenme yeri ve hem de ödeme yeri sayılır.[182]

Senedi düzenleyenin adının yanında da herhangi bir yer yazılı değilse, senet «bono» niteliğini taşımaz (TTK. mad. 777/(3)). «Adi senet» sayılır.

C- İSTEĞE BAĞLI (İHTİYARİ)  ŞEKİL (GEÇERLİLİK) KOŞULLARI:

1- Vâde koşulu ve muacceliyet kaydı,

2- Bedel kaydı,

3- Yetki kaydı,

4- Faiz kaydı,

5- Masraf ve vekalet ücreti kaydı,

6- Keşidecinin ismi’dir.

1- Vâde koşulu ve muacceliyet kaydı:

TTK. mad. 703-707 hükümleri, bono’lar hakkında da uygulanır. Yollama yapılan TTK. mad. 703’de öngörülen[184] -yani; a- Görüldüğünde[185], b-Görüldükten belirli bir süre sonra[186], c- Keşide gününden belirli bir süre sonra[187], d- Belirli bir gün[188] şeklinde- vadelerden birinin bonoya konmuş olması mümkünse de, zorunlu değildir.  Yani; Bonoda vâdenin, kanunda öngörülen şekilde gösterilmemiş olması, senedin bono niteliğini yitirmesine neden olmaz.[189] Çünkü, «vadesi gösterilmemiş bono, görüldüğünde ödenmesi gereken bir bono» sayılır

2- Bedel kaydı:

Keşideci ile lehtar arasındaki ilişkiye bedel ilişkisi denilir. Bu ilişki konusunda senede, «bedeli malen alınmıştır», «bedeli nakden alınmıştır» vb…. şeklinde kayıt konabilir. Ancak, böyle bir kaydı içermeyen senet de «bono» niteliğini taşır.

Uygulamada, «bedel kaydı» özellikle borçlular tarafından «senedin karşılıksız olduğu (kaldığı)», «hatır senedi olduğu» iddiaları ile açılan olumsuz tespit davalarında önem taşır.

Takip konusu bonolarda “bono bedelinin, şirkete ortaklık hissesi karşılığı olarak ödendiği”nin yazılı olması, senetlerin “bono” sayılmaması sonucunu doğurmaz

Bu kayıt, keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden, bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de, karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin, bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının, varlığı ya da yokluğu, senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok “keşideci” ile “lehtar” arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır…

3- Yetki kaydı:

Ticaret Kanununda bonoların «zorunlu» ve «ihtiyari (isteğe bağlı)» koşulları arasında «takip yerinin tayini» konusunda bir hüküm mevcut değildir.

7- «Ciro edilemez» kaydı:

Kanun gereği «emre yazılı senet» olan bonolara «ciro edilemez» ya da «emre değildir» gibi kayıtların yazılıp yazılamayacağı ve böylece bonoların «nama yazılı senet» haline getirilip getirilemeyeceği doktrinde[258] tartışmalı olduğu halde yüksek mahkeme[259] «konulan böyle bir kaydın senedin kambiyo senedi sayılmasına ve takip şekline etkili olmayacağını» (ancak, senedin ciro yoluyla el değiştiremeyeceğini) belirtmiştir.[260]

8- Hakem kaydı:

Bonoya «…. bu bonoya ilişkin uyuşmazlıklar hakem yolu ile çözümlenir.» şeklinde «hakem kaydı» konulabilir. «Hakem kaydı» bonoyu ciro suretiyle alan cirantaları da bağlar; fakat hamil bu şartı kabul etmiyorsa, bonoyu hakem şartını çizerek ciro edebilir.[261]

9- Protestodan muafiyet kaydı:

Bonoya, senedi düzenleyen (keşideci) ya da bir ciranta «protestodan muafiyet kaydı» koyabilir (TTK. mad. 778/(1), 722).

Şimdi, her kambiyo senedi türünde kimlerin «alacaklı sıfatı ile» takipte bulunabileceğini ayrı ayrı inceleyelim:

A- POLİÇELERDE:

a- Son hamil: Son hamilin hangi poliçe borçlularını kambiyo hukukuna göre takip edebileceği, poliçenin kendisine ne şekilde ciro ile devredilmiş olduğunun saptanmasından sonra belirlenebilir. Bilindiği gibi, ciroya «senetten doğan hakların devri» amacıyla (temlik cirosu)[54] (TTK. mad. 648/(2), 649) veya «senet tutarının cire eden adına borçludan tahsili» amacıyla (tahsil cirosu)[55] (TTK. mad. 688) ya da «senetteki hakkı ciro edilen kimseye rehnetmek» amacıyla (rehin cirosu)[56] (TTK. mad. 689) yapılır.

Son hamile senet;

aa) Temlik cirosuyla ciro edilmişse; son hamil bütün poliçe borçluları yani ister «asıl poliçe borçluları»[57] ister «müracaat borçluları»[58] olsun hepsi hakkında takipte bulunabilir.

Son hamil, bu borçluların tümünü, birkaçını ya da hepsini takip edebilir (TTK. mad. 724/(2)). Çünkü, «temlik cirosu»nda, cironun güvence (teminat)işlevi (fonksiyonu) vardır. Yani poliçeyi «temlik cirosu» ile ciro eden (ciranta), kendisinden sonra gelenlere karşı ve özellikle hamile karşı poliçenin kabul edilmemesinden ya da ödenmemesinden sorumludur. Bu nedenle, «temlik cirosu» ile senedi eline geçirmiş olan hamil, «asıl senet borçluları» yanında, ayrıca «senedi kendisine ciro eden kimseyi (cirantayı) ve senedi ona ciro edenleri» takip edebilir.

bb) Tahsil cirosuyla ciro edilmişse; bu cironun güvence (teminat) işlevi (fonksiyonu) bulunmadığından, hamil (ciro edilen), ciro edenin (cirantanın) temsilcisi (vekili) durumunda olduğundan, senedi kendisine ciro eden hakkında takipte bulunamaz. Bu kimsenin dışındaki tüm senet borçluları hakkında takipte bulunabilir.[59]

Bu tür ciro ile senedi elinden çıkaran kimse, kendisine yeniden ciro yapılmasına gerek olmadan, senedi -ciro ettiği kimseden- alabilir ve yetkili hamil olarak takipte bulunabilir. Fakat, «tahsil cirosu» ile senedi ciro ettiği kişiden -örneğin; bankadan- hamil, bu senedi senet lehtarına ancak tekrar ciro ederek teslim ederse, senet lehtarı «yetkili hamil» durumuna girer. Eğer, ciro yapmadan senedi teslim ederse, senet lehtarı yetkili hamil sayılmaz ve senedi senet borçluları hakkında icraya koyamaz…

cc) Rehin (teminat) cirosuyla ciro edilmişse, bu cironun da güvence (teminat) işlevi (fonksiyonu) bulunmadığı, doktrinde -genellikle-[60]kabul edildiğinden ve Yargıtay[61] da bu görüşe katıldığından, senedi rehin cirosu ile almış olan son hamil, senedi kendisine rehin cirosu ile devretmiş kimse dışındaki tüm senet borçlularına karşı takipte bulunabilir. Yani, asıl senet borçluları yanında, senedi rehin cirosu ile kendisine devreden cirantaya karşı sorumlu olan diğer ciranta, keşideci ve bunlara aval vermiş olanları (avalistleri) takip edebilir.

b) Poliçe bedelini ödeyen cirantalar, aval verenler (avalistler), araya girme sureti ile kabul eden veya ödeyenler: Bu kişilere senet;

aa- Temlik cirosuyla ciro edilmişse, asıl poliçe borçlusu ile, kendisinden önce gelen poliçenin diğer müracaat borçlularını takip edebilirler. Örneğin; poliçe sırası ile C-1’e, C-2’ye, C-3’e, C-4’de, C-5’e ve C-6’ya ciro edilmiş ve C-6 (son hamil) senet tutarını C-3’den tahsil etmişse, C-3 sadece C-1 ve C-2 ile asıl poliçe borçlusu durumunda olan kabul eden muhatap hakkında takipte bulunabilir. Yoksa, kendisinden sonra ciro zincirinde yer alan C-4 ve C-5 hakkında takipte bulunamaz.

Eğer poliçe bedelini keşideci ödemişse, o sadece -asıl poliçe borçlusu olan- kabul eden muhatap hakkında takipte bulunabilir.

bb- Tahsil cirosu ile ciro edilmişse, senedi kendisine ciro eden dışındaki tüm senet borçluları hakkında takipte bulunabilir.

cc- Rehin cirosu ile ciro edilmişse, senedi rehin cirosu ile kendisine ciro eden kimse dışındaki tüm senet borçluları hakkında takipte bulunabilir.

B- BONOLARDA:

a) Son hamil: Poliçede olduğu gibi[62] bono son hamile;

aa- Temlik cirosu ile ciro edilmişse, son hamil bütün bono borçluları yani; ister asıl bono borçluları[63] ister müracaat borçluları[64] olsun, hepsi hakkında takipte bulunabilir. Son hamil, bu borçluların tümünü, birkaçını, ya da birisini takip edebilir (TTK. mad. 724/(2), 778).

bb- Tahsil cirosu ile ciro edilmişse, senedi kendisine ciro eden (ciranta) hakkında takipte bulunamaz. Bu kimse dışındaki tüm senet borçlularıhakkında takipte bulunabilir.

cc- Rehin cirosu ile ciro edilmişse, senedi kendisine ciro eden kimse dışındaki tüm senet borçlularına karşı takipte bulunabilir. Yani, asıl senet borçluları yanında senedi rehin cirosu ile kendisine devreden cirantaya karşı sorumlu olan diğer ciranta, keşideci ve bunlara aval vermiş olanları (avalistleri)takip edebilir.

b) Bono bedelini ödeyen cirantalar, aval verenler (avalistler) araya girme sureti ile ödemede bulunan kişiler: Bu kişilere bono;

aa- Temlik cirosu ile temlik edilmişse asıl bono borçluları ile kendisinden önce gelen bononun diğer müracaat borçlularını takip edebilirler.

bb- Tahsil cirosu ile tahsil edilmişse, senedi kendisine ciro eden kişi dışında kendisinden önce gelen bononun diğer müracaat borçluları ile asıl bono borçlusu hakkında takipte bulunabilirler.

cc- Rehin cirosu ile ciro edilmişse, senedi rehin cirosu ile kendisine devretmiş olan kimse dışındaki kendisinden önce gelen bononun diğer müracaat borçluları ile asıl bono borçlusu hakkında takipte bulunabilirler.

C- ÇEKLERDE:

a) Son hamil: Poliçede olduğu gibi,[65] çek son hamile;

aa- Temlik cirosu ile ciro edilmiş ise, son hamil çek borçlularının tümü hakkında -yani, hem asıl çek borçluları[66] hem de müracaat borçluları[67]hakkında- takipte bulunabilir.[68]

Hamilin, muhatap bankaya başvurabilip başvuramayacağı doktrinde[69] tartışmalı ise de banka ile çek keşide eden arasında bir çek anlaşılması ve bankada çekin karşılığı varsa, çekten de cayılmamışsa, muhatap banka çeki ödemek zorunda olduğundan, haksız yere ödemeden kaçınan bankanın takip edilebilmesi gerekir.[70] [71]

Çek hamili, bloke veya muhatap bankanın teyidini içeren bir çeke sahipse ve bu çek süresinde ibraz edildiği halde muhatap banka tarafından ödenmemişse, muhatap bankaya karşı ancak genel haciz yolu ile takip yapabilir.

bb- Tahsil cirosu ile ciro edilmişse, son hamil çeki kendisine ciro eden dışındaki diğer tüm çek borçluları hakkında takipte bulunabilir.[72]

cc- Rehin cirosu ile çekin devredilemeyeceği -TTK. mad. 818’da, TTK. mad. 689’e yollama yapılmadığı için- genellikle doktrinimizde kabul edildiğinden,[73] [74] rehin cirosuyla çeki ele geçirmiş olan hamilin takip hakkının bulunmadığı sonucuna varmak gerekecektir.

b) Çek bedelini ödeyen cirantalar: Bu kişilere çek;

aa- Temlik cirosu ile ciro edilmişse, «asıl çek borçluları» ile «kendilerinden önce gelen diğer çek borçlularını» takip edebilirler.

bb- Tahsil cirosu ile ciro edilmişse, senedi kendilerine ciro eden kimse dışındaki, «kendilerinden önce gelen çek borçluları» ile «asıl çek borçlularını»takip edebilirler.

Yüksek mahkeme[69] “tahrifat iddiasının, İİK.’nun 169. maddesi uyarınca ‘borca itiraz’ niteliğinde olduğunu” belirtmiştir.

Ön – Yüksek mahkeme,  -21.02.1968 T. ve 23/5 sayılı İçt. Bir. K.’na dayanarak- “borçlunun ödeme emrine itiraz etmiş olmasının, icra veznesindeki (haczedilmiş olan) paranın alacaklıya ödenmesine engel teşkil etmeyeceğini” belirtmiştir.[8]

169/a

I- Borçlunun İİK. mad. 168/5’e göre başvuruda bulunması üzerine, icra mahkemesi, «itiraz sebeplerinin incelenmesi için» iki tarafı da -en geç otuz gün içinde-[2] belirleyeceği duruşmaya çağırır (mad. 169a/I, c: 1).

II- İcra hakimi, itiraz sebeplerinin[17] incelenmesi için duruşma yapmak zorundadır.[18] Başka bir deyişle, icra hakimi, «borca itiraz» hakkındaki kararını evrak üzerinde inceleme yaparak değil, duruşma yaparak verir.[19] Bu hüküm emredici bir hükümdür.[20]

III- «Borca itiraz» üzerine icra mahkemesinde yapılacak duruşmaya alacaklı mutlaka gitmek zorundadır. Alacaklı bu zorunluluğa uymazsa, yani çağırıldığı duruşmaya gitmez ve bir vekil de göndermezse, icra mahkemesi hakimi, borçlunun sunduğu belgelere göre, «alacağın itiraz edilen kısmı için icra takibinin geçici olarak durdurulmasına» karar verir (İİK. mad. 169a/III). Borçlu, çağrıldığı duruşmaya gitmez ve alacaklı duruşmaya devam edilmesini isterse, icra mahkemesi borçlunun yokluğunda borca itiraz’ı inceler (İİK. mad. 170b, 70, 18). Hem alacaklı hem de borçlu duruşmaya gitmezse (ya da, borçlunun gitmediği duruşmada hazır bulunan alacaklı «incelemeye devam edilmesini» istemezse) dosya işlemden kaldırılır (HMK. mad. 150)

IV- Borcun «olmadığı» (bulunmadığı), «itfa» veya «imhal» edildiği itirazlarının incelenmesi:

İcra hakimi, itiraz sebeplerinin incelenmesi için yapılan duruşmada borçlunun borçlu olmadığını[44] veya borcun ortadan kalktığını (itfa edildiğini)[45]ya da ertelendiğini (imhal edildiğini)[46] resmi ya da imzası alacaklı tarafından ikrar (kabul) edilmiş olan bir belge ile kanıtlaması halinde itirazı kabul eder (İİK. mad. 169a/I).

V- borçlunun itirazının kabulü halinde «itirazın kabulüne ve takibin iptaline» karar verilmesi gerekir. Ancak bunun için bu karar kesinleşmelidir, ara durumda takip sadece durdurulmalıdır.

VI- b) “HMK. mad. 209/I hükmünün icra ve iflas takiplerinde kendiliğinden uygulanmayacağı” karşıt görüş olarak şu şekilde ifade edilmiştir:

209   HMK meselesi

– “HMK. m. 209/I hükmündeki ‘adi bir senetteki bir imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar o senet herhangi bir işleme esas alınamaz’ hükmü, icra takiplerinde uygulanmaz. Çünkü, icra ve iflas kanunu imzaya itirazı ayrıca düzenlemiştir (bknz: İİK. m. 68/a ve m. 72, m. 170). İcra ve iflas kanunun bu hükümleri, HMK. m. 209/I hükmüne oranla daha özel hüküm niteliğinde olduğundan (bknz: ‘daha özel bir kanun olan İİK.’nundaki hükümlerin daha genel kanun olan HMK. ile değiştirildiği söylenemez’ 6. HD. 07.05.2012 T. E:3005, K:6787; YKD. 2012/6, s:1103-1104) HMK. m. 209/I hükmü icra ve iflas takiplerinde kendiliğinden uygulanmaz. Bu halde, adi bir senetteki imzanın sahte olduğundan bahisle açılan bir sahtelik davası, İİK. m. 72 anlamında menfi tespit davası olduğundan icra takibi, ancak menfi tespit davasına bakan mahkeme tarafından icra ve iflas kanununun 72. maddesine göre verilecek bir ihtiyati tedbir kararı ile durdurulabilir. Yoksa mücerret ‘adi senetteki imzanın sahte olduğu’ndan bahisle açılmış olan bir sahtelik davası, HMK. m. 209/I hükmüne göre icra takibini kendiliğinden durdurmaz”[287]

270/a

İmza itirazının incelenmesi:

İcra mahkemesi, borçlunun «imza itirazı»nı (inkârı)nı, duruşma yaparak inceler (İİK. mad. 170 b, 70). Yani bu konuda «evrak üzerinde inceleme ile» yetinilerek karar verilemez.

  “Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine başvurarak imzaya itiraz ettiği ve takibin dava sonuna kadar geçici olarak durdurulmasını istediği, mahkemece, takibin durdurulması talebinin reddine dair verilen kararının bozulması talebi ile anılan kararı temyiz ettiği anlaşılmıştır.

İmzaya itiraz hakkında uygulanması gereken, İİK. nun 170. maddesi uyarınca itiraz satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz. İcra mahkemesi, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaate göre itirazı ciddi görmesi halinde itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir. Bu maddeye göre icra mahkemesince takibin geçici olarak durdurulması yönünde verilen karar, HMK. nun 389 ve müteakip maddeleri kapsamında olmayıp, İcra ve İflas Kanununda özel olarak düzenlenmiş, takip hukukuna özgü bir karardır. Bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 394. maddesinin olayda uygulanma imkanı yoktur.

İcra mahkemelerinin verdikleri kararların hangilerinin temyiz edilebileceği 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 363. maddesinde tahdidi olarak sayılmış olup, İİK. nun 170. maddesine dayalı olarak icra takibinin geçici olarak durdurulması talebinin reddi ya da kabulüne dair kararlarının temyiz edilebileceğine dair anılan maddede ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda her hangi bir hüküm bulunmadığından, temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.12. HD. 28.5.2012 T. E:12775, K:17850

İİK m. 69 uygulama bulmamakta

İİK m. 170 b maddesi atfında 61 ve 62 atfı eksik olsa da bu maddeler kıyasen uygulanmaktadır.

Bir «kişisel def’i» olan «ödeme def’i»nin, lehtarla -senet bedelini ödeyen-borçlu arasındaki ödeme ilişkisini bilebilecek durumda olan ve senedi ciro yoluyla ele geçirmiş olan takip alacaklısına karşı ileri sürülebileceği

Takip alacaklısının (hamilinin) kötüniyetli olduğu (senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiği) iddia ve takip hukukuna açısından geçerli bir (yazılı) belge ile kanıtlanmadıkça, keşidecinin lehtara karşı ileri sürebileceği -«ödeme» «takas» «bedelsizlik» gibi- kişisel def’ileri -vadeden önceki «temlik cirosu» ile senede hamil alan- takip alacaklısına ileri süremeyeceği (TK. 690; 599) (Hâmilin bonoyu ciro yoluyla alırken, bile bile borçlunun zararına hareket ettiği (kötüniyetli olduğu) kanıtlanmadıkça, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan borçlunun «keşideci veya önceki hamillerden birisi ile, kendisi arasındaki» veya «keşidecinin, lehtarla kendisi arasındaki» ilişkiden doğan def’ileri, hâmile karşı ileri süremeyeceği)—

Keşideci ile lehtar arasındaki ilişkiden kaynaklanan def’ilerin, iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği—

Senet borçlusu ile senet lehtarı arasında düzenlenmiş olan protokole göre, «senedin protokolün teminatı olarak verildiği» yönündeki def’inin, bu protokole taraf olmayan hamile karşı ileri sürülemeyeceği

Çekin bankaya ibrazından sonra başkasına ciro edilmesinin, çekin niteliğine etkili olmayacağı, ancak bu ciro alacağın temliki hükümlerini doğuracağından, keşideci borçlunun -önceki cirantaya yaptığı ödemeyi- takip alacaklısı yetkili hamile karşı «ödeme def’i» şeklinde ileri sürebileceği

Senedin vade tarihinden sonra takip alacaklısına ciro edilmiş olması halinde; bu cironun «temlik hükmünde» olacağı ve borçlunun lehtara karşı ileri sürebileceği (kişisel) def’ileri, hamile karşı da ileri sürebileceği

Borçluların senet lehtarı aleyhine açtıkları menfi tespit davasını kazanmış olmalarının, senedi ciro yoluyla ele geçiren iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği—

Çeklerin kaybolması nedeniyle açılan davada verilmiş olan iptal kararının, bir ilam değil, tespit kararı niteliğinde olduğu, bu kararın hasımsız olarak verilmiş olması nedeniyle davada taraf olmayan iyiniyetli üçüncü kişileri bağlamayacağı- 12. HD. 18.10.2010 T. E:11203, K:23657

Aval” ile “kefalet”in hukuki içerikleri ve sonuçları itibariyle birbirinden farklı kurumlar olduğu; kefaletin fer’i nitelikte olmasına karşın, aval’in bağımsız ve asli bir nitelik taşıdığı; aval verenin, lehine aval verilenin ileri sürebileceği ve senedin şekline ilişkin olanlardan başka geçersizlik sebeplerini def’i veya itiraz olarak alacaklıya karşı ileri sürülemeyeceği, buna karşın kefilin, asıl borçluya ait kişisel def’ilerden yararlanabileceği-

Temsil yetkisinin geri alınması (ya da sınırlandırılması)nın ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği (ve düzenlenen senetlerden, şirketin sorumlu olacağı) —

Senedin «hatır senedi olduğu»nun, iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği

Senedin hesabı cari sözleşmesine dayalı olarak verildiği» itirazının, kişisel defi olması nedeniyle (iyiniyetli) hamile karşı ileri sürülemeyeceği

Senedin, aradaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulmuş olduğu» iddiasının, iyiniyetli hamillere karşı ileri sürülemeyeceği

Borçlunun «senet bedelini lehtara ödediğini» rehin cirosu ile senedi elinde bulunduran yetkili hamile karşı ileri sürülemeyeceği

Senet lehtarı ile ilgili takas iddiasının, senet hamiline karşı ileri sürülemeyeceği

Takip borçlusunun (keşidecinin), «takip konusu çekin teminat çeki olduğunu» öngören sözleşmenin tarafı olan lehtarın cirosu ile senedi elinde bulunduran ve takibe koyan alacaklıya karşı, lehtarla arasındaki ilişkiyi bilebilecek durumda olduğu için «çekin teminat çeki olduğu» defini ileri sürebileceği—

Keşidecinin lehtar hakkında açtığı menfi tesbit davası sonucunda aldığı «davalıya borçlu olmadığının tesbitine» ilişkin ilamın, ilamda taraf olmayan iyiniyetli hamile karşı ileri sürülemeyeceği—

Tahsil cirosu» ile senede hamil durumda bulunan bankanın «vekil hamil» konumunda olacağı, lehtara karşı ileri sürülebilecek kişisel defilerin, hamil bankaya da ileri sürülebileceği

Sahtecilik (tahrifat) iddiası»nın, «senedin yetkisiz temsilci tarafından düzenlendiği iddiası»nın mutlak defi olduğu ve senet borçlusu tarafından iyiniyetli olsa dahi her hamile karşı ileri sürülebileceği—

İmza itirazı»nın borçlu keşideci tarafından hamile karşı da ileri sürülebilecek bir itiraz (mutlak def’i) olduğu—

Senette kooperatifi temsilen imzası bulunan kişinin temsil (ve imza) yetkisinin -imza tarihinden önce- kaldırılmış olduğu iddiası»nın, mutlak defi olduğu ve bu nedenle her hamile karşı ileri sürülebileceği

Keşideci ile lehtar arasındaki kişisel ilişkiden doğan defilerin, hayatın olağan akışına göre iyiniyet iddiasında bulunamayacak olan (kötüniyetli olduğu varsayılacak olan) hâmile karşı da ileri sürülebileceği—

Senet üzerinde ya da arkasında «senedin teminat senedi olduğunun yazılı bulunması halinde, senedi ciro yoluyla elinde bulunduran hamilin «iyiniyetli» sayılamayacağı

Senet metninden anlaşılan itirazların hâmile karşı da ileri sürülebileceği

Senet arkasına yazılmış olan kısmi ödemenin, senedin son hamiline karşı da ileri sürülebileceği

Bu maddede 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde;  «kira süresi sona ermiş (ve ‘yazılı kira sözleşmesi ile kiralanmış’ veya ‘kiracısı tarafından tahliye taahhüdünde bulunulmuş’) olan taşınmazların -6570 sayılı Kanuna tabi olup olmamalarına göre- nasıl tahliye edileceği» konusu düzenlenmişken 6570 sayılı Kanun yeni 6098 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılarak, bu kanunun düzenlediği hususlar yeni Borçlar Kanunu’nun kapsamına alınmıştır.

Yürürlükten kaldırılan 6570 sayılı Kanunun kapsamındaki konular,  yeni TBK.’nun “Konut ve Çatılı İş Yeri Kiraları” başlıklı ikinci ayrımında  (mad. 339 vd.da) düzenlenmiştir.

§A. İİK. mad. 272 hükmünün kapsamı:

I- 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde; «6570 sayılı Kanunun[1] kapsamı dışında kalan taşınmazlar» -örneğin; ‘nerede bulunursa bulunsun üstü örtülü olmayan tüm taşınmazlar’;[2] arsa,[3] bağ, bahçe,[4] tarla,[5] baraka,[6] kulübe, büfe,[7] çay bahçesi,[8] kır kahvesi,[9] çocuk bahçesi,[10] yazlık sinema,[11] benzin istasyonu,[12] plaj,[13] oto yıkama yeri,[14] kamping yeri,[15] otopark alanı,[16] park,[17] baz istasyonu ve konteynır tesisi için kiralanan yer,[18] yaş sebze hali oto kantarı,[19] arazi[20] ve belediye teşkilatı olmayan yerlerde (köylerde)[21] bulunan üstü örtülü olan-olmayan tüm taşınmazlar- hakkında, İcra ve İflâs Kanununun «kira süresinin sona ermesi nedeniyle taşınmazların -ilamsız icra yolu ile- tahliyesine» ilişkin İİK. mad. 272-275 hükümleri aynen uygulanırken[22] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 6570 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılıp, yeni Borçlar Kanunu’nun kapsamına alınırken (TBK. mad. 339), 6570 sayılı Kanundan (mad. 1) farklı olarak, kiralanın bulunduğu yer açısından ayrım yapılmaksızın tüm konut ve çatılı işyeri kiraları kanunun kapsamına alınmıştır…

«6570 sayılı Kanunun kapsamı içinde kalan taşınmazlar» ‘belediye teşkilatı olan yerlerde’ veya ‘belediye teşkilatı olmasa bile; iskele, liman ve istasyonlarda’ bulunan tüm musakkaf (üstü örtülü) taşınmazlar, örneğin; evler, dükkanlar,[23] gecekondular,[24] genel tuvaletler,[25] oteller[26]hakkında ise, İİK. mad. 272-275 hükümleri, «kiracının yazılı tahliye taahhüdünde bulunmuş olması halinde» uygulanabilir.[27] Çünkü, 6570 sayılı Kanun, sürenin sonunda, kiralayana, kira sözleşmesine son verme yetkisini vermemiştir.[28] Tersine, bu yetki kiracıya verilmiştir. Gerçekten, kiracı; «kira süresinin sona ermesinden en az 15 gün önce kiralananı tahliye edeceğini yazı ile bildirdiği takdirde» bu taahhüdüne dayanılarak kendisinden kiralananı tahliye etmesi istenebiliyordu.[29]

6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 347 vd. maddelerinde de aynı düzenlemeye yer verilmiştir.

«Taşınır eşya (inşaat)» niteliğindeki büfeler; İİK. mad. 272 vd. göre tahliye takibine konu olamazlar.[30]

İşte kiralayan ancak:

a) Kiracının, yeni TBK’nun 347. maddesine göre, yani; «kira süresinin sona ermesinden en az onbeş gün önce kira sözleşmesini yenilemeyeceğini ve kiralananı tahliye edeceğini yazılı olarak kendisine bildirmiş olması halinde».

b) Ya da; kiracının «ilk kira sözleşmesinden sonraki tarihte»[31] (kiralananda otururken)[32] -‘sonraki kira sözleşmesinde veya ‘kira sözleşmesinden ayrı olarak’ yazılı şekilde – «koşulsuz olarak (kayıtsız şartsız)[33] tahliye taahhüdünde bulunmuş olması halinde»,

İİK. mad. 272 vd. göre icra dairesine başvurarak tahliye takibinde bulunabilir.

Kira sözleşmesine konulan “sürenin dolmasından en az üç ay evvel, taraflardan herhangi birinin akdi fes ettiğini diğer tarafa noter kanalıyla açık bir şekilde ihbar etmedikçe sözleşmesinin ayni şartlar ile ve ayni süre ile uzatılmış sayılacağına” dair koşulun geçerli olduğu-

Dava, kira sözleşmesinin süresinin bitmesi nedeni ile kiralananın tahliyesi istemi için yapılan icra takibine vaki itirazın kaldırılması takibin devamı ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece süre bitiminden itibaren 1 ay içinde takip yapılmaması nedeni ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, taraflar arasında düzenlenen 20/09/2010 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesinin süresinin sona erdiğini, kira sözleşmesinin süresinin uzatılmayacağı bilindiği halde davalının kiralananı tahliye etmediğini, Beyoğlu 2. Noterliğinde 13/06/2011 tarihinde düzenlenen ihtarname ile sözleşmeyi feshettiklerini ve yenilemeyeceklerini bildirdiklerini, ihtarnamenin davalı şirkete 14/06/2011 tarihinde tebliğ olduğunu, ihtarnameye rağmen taşınmazı tahliye etmeyen davalı şirketin tahliye edilmesi için icra takibi yapıldığını, davalı tarafından icra takibine itiraz edildiğini, bunun tahliye emrine itiraz olduğunu bildirerek, süresinde yapılan itiraz nedeni ile haksız itirazın kaldırılmasını ve kiralananın tahliyesini istemiştir. Davalı, ihtarname içeriğinden davacının sözleşmeyi sürdürme niyetinin bulunduğunu, sözleşmenin yenilenerek devam ettiğini, davalının taşınmazdan tahliyesini gerektirir haklı neden bulunmadığını,   kira bedelinin davacı hesabına ödendiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, “İİK 272. madde hükmünün uygulanacağını, kira süresinin bitim tarihinden itibaren 1 aylık süre içinde icra takibi yapılmadığından davanın reddine” karar verilmiştir.

Davacı kiralayan 15/12/2011 tarihinde başlattığı icra takibi ile süre bitimi nedeni ile kiralananın tahliyesini talep etmiş, örnek 14 tahliye emri davalı kiracıya 19/12/2011 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı şirket 26/12/2011 tarihinde tahliye istemine itiraz etmiştir.

Davaya dayanak yapılan ve karara esas alınan 20/09/2010 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin, “Sözleşmenin Süresi” başlığını taşıyan 3.  maddesinde sözleşmenin süresinin 1 ( bir) yıl olduğu, sürenin hitamından en az 3  ay evvel taraflardan herhangi biri akdi fesih ettiğini diğer tarafa münhasıran noter kanalıyla açık bir şekilde ihbar etmedikçe sözleşmenin aynı şartlar ile ve aynı süre için uzatılmış sayılacağı kararlaştırılmıştır.  Bu şart geçerli olup tarafları bağlar. Sözleşmedeki bu düzenleme ile kiracı ve kiralayana, 1 yıllık sürenin bitiminden 3 ay önce fesih iradesi bildirilmediği takdirde sözleşmeyi aynı koşullarda bir yıl daha uzatma hakkı tanınmıştır. Kiralayan tarafından sözleşmede kararlaştırılan süre içinde fesih hakkı usulünce kullanılmış, davacı kiralayan  davalıya  Beyoğlu  2. Noterliğinde düzenlenen 13/06/2011 tarih ve 11369 yevmiye numaralı  ihtarname ile sözleşmeyi feshettiklerini ve yenilemeyeceklerini bildirilmiş, ihtarname davalı kiracı şirkete 14/06/2011 tarihinde tebliğ edilmiştir.  İhtarname süre kesici ihtarname niteliğinde olup dönem sonuna kadar dava açılabileceğinden mahkemece bu durum gözetilmeksizin, tahliye davasının süre yönünden reddine karar verilmesi doğru değildir.

Karar bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428 ve İİK.nın 366.maddesi uyarınca kararın BOZULMASINA…

6. HD. 23.01.2013 T. E:2012/16528, K:727

İİK.’nun 272. maddesi uyarınca tahliye davasının kira süresinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde açılması gerekeceği, süre bitiminden önce veya bir aylık dava açması süresi içinde fesih iradesinin kiracıya bildirilmesi halinde davanın kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde açılmasının zorunlu bulunmadığı-

Dava Borçlar Kanununa tabi kiralananın kira süresinin bitmesi nedeniyle tahliyesi için İİK.’nun 272/1. maddesi uyarınca, yapılan icra takibine itirazın kaldırılması ve tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece istemin reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan 27/07/2007 başlangıç tarihli 3 yıl süreli kira sözleşmesinde kiralanan yerin arsa niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Kiralananın bu haliyle Borçlar Kanunu’nun adi kira hükümlerine tabi bulunduğu anlaşılmaktadır. Borçlar Kanunu kapsamındaki taşınmazlara ilişkin süreli kira sözleşmeleri süre sonunda sona erer. Bu durumda tahliye davasının İ.İ.K.’nun 272. maddesi uyarınca akdin sonunda ve bir ay içinde açılması ya da icra takibi yapılarak tahliye istenmesi mümkündür. Süre bitiminden önce veya bir aylık dava açma süresi içinde fesih iradesi kiracıya bildirilirse davanın kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde açılması zorunlu değildir. Bu durumda akit süresiz hale gelmeyeceğinden Borçlar Kanununun 262. maddesi koşulları aranmaz. Borçlar Kanununa tabi süreli kira sözleşmesinin sonunda tahliye davası açıldığında başka bir sebep aranmaksızın tahliyeye karar verilir.

Davacı kiraya veren tarafından akdin yenilenmeyeceği hususunda irade beyanını içeren Antalya 4. Noterliğinin 21/06/2010 tarih ve 16333 nolu ihtarnamesi muhatap kiracıya 29/07/2010 tarihinde ulaştırılmıştır. Önceden feshin ihbar edilmesi akdin süresiz olmasını engeller. Davacı sürdürülmesini istemediği ve bunu süresi içinde bildirildiği sözleşmenin sona erdiği 27/07/2010  tarihinden itibaren fesih isteyebilir. Borçlar Kanununa tabi taşınmazlarda, Akdin hitamından sonra bir ay içerisinde takip yapma veya dava açma zorunluluğu önceden feshin bildirilmemiş olması haline münhasır olup davacı tarafça 1 aylık süre içinde akdin sürdürülmeyeceği iradesi kiracıya bildirildiğinden 31/01/2011 tarihinde başlatılan icra takibi ve açılan dava süresindedir.Mahkemece davalının tahliyesine karar verilmesi gerekirken, süre bitimini müteakip bir ay içerisinde takip yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA…

6. HD. 01.10.2012 T. E:9855, K:12565

Kesin tarih içermeyen tahliye taahhüdünün, geçerli bir tahliye taahhüdü olarak kabul edilemeyeceği-

Davalı itirazın iptali, temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesi ve kira alacağı ile,  ayrıca tahliye taahhüdü nedeni ile kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece .davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, 15.09.2006 başlangıç ve 31.12.2009 bitimi tarihli yıllık ödemeli kira sözleşmesi ile kiracı olduğunu, 2007 yılı kira bedeli “denmediği için 2007/2099 esas sayılı icra dosyası ile davalı hakkında icra takibi yapıldığını, bu kez muacceliyet koşulu gereği 2008 ve 2009 yılları için icra takibi yapıldığını, sözleşme gereği muaccel hale gelen kira parasının ^denmesi gerektiğini, sözleşmenin 23. maddesinde yazılı şartın tahliye taahhüdü olup, davalının eskiden beri kiracı bulunduğunu bildirerek, itirazın iptali, %40 icra tazminatı ile akdin feshi ve tahliye karan verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, 2007 yılı için yapılan icra takibi sonrası verilen tahliye kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesi tarafından, 30 günlük süre içinde ödeme yapılmış olması nedeni ile temerrüt olgusu gerçekleşmediğinden bozma kararı verildiğini, 2007 yılı kirasının zamanında ödendiğini, temerrüt olgusu gerçekleşmediğini durumun Yargıtay kararı ile sabit olduğunu, 2008. 2009 yıllan kira bedellerinin net olarak miktarı belli olmadığını, yapılan ilk takipte fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığını, ‘bu nedenle 2008 ve 2009 yıllan kirasının süresi gelmeden istenemeyeceğini, yıllık ödemelerde muacceliyet şartının geçerli olmadığını, sözleşmenin 23. maddesinde yazılı şartın kira parası ödenmediğinde geçerli olacağını, ‘.tahliye tarihinin belli olmadığını, 2008 yılı kirasının 08.01.1008 tarihinde yıllık peşin olarak ödendiğini, kötüniyetli dava açıldığını bildirerek %40 icra inkar tazminatı karar verilmek suretiyle davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının 2007/2099 esas sayılı icra dosyası ile talep ettiği kira bedelinin 30 gün içinde ödendiğini, bu ilk takipte muacceliyet koşulu gereği herhangi bir istemde bulunulmadığını bu kez 2007/10727 esas sayılı takip dosyasında muacceliyet şartı gereğince takip yapıldığını, şartı gereği takip yapılabilmesi için önceki aylara ait kira borcu bulunması gerektiğini, kira bedelinin başka bir dosya ile süresinde ödendiğini, icra takibinin tarihi itibarı ile 2008 ve 2009 yılları kira parasının henüz muaccel olmadığını, her iki yönünden de temerrüt olgusu gerçekleşmediğini, kira sözleşmesinin 23. maddesinde düzenlenen tahliye taahhüdünün bir kesin tarih içermediğinden 6570 Sayılı Yasa’nın 7/a maddesinde tarif edilen tahliye taahhüdü olarak kabulü mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

1-    Dosya kapsamına, toplanan delillere ve karar yerinde yazılan gerekçeye göre, davacı vekilinin tahliye taahhüdünün reddine ilişkin hükme yönelttiği temyiz itirazlarının reddine,

2-    Davacı vekilinin, itirazın iptaline ve temerrüd nedeni ile tahliyeye yönelik  temyiz   itirazlarına  gelince;   taraflar  arasında   düzenlenen 15.09.2006   başlangıç ve 31.12.2009 bitim tarihli kira sözleşmesinin 19. maddesi ile, “bir kira bedeli ödenmediği takdirde gelecek kiralar muaccel olacaktır.” şartı kararlaştırılmıştır. Bu şart geçerli olup ve tarafları bağlar.

Davacı 01.02.2007 tarihinde yaptığı icra takibi ile 2007 yılı kira bedeli olan 108,000.-TL kira parasının tahsilini istemiştir. Mahkemece, 30 günlük süre içerisinde kira parası tamamen ödendiğinden tahliye ve alacak istemi dairemizin bozma ilamına uygun olarak reddedilmiştir.                                                

Ancak yukarıda yazılı olan kira sözleşmesinin 19. maddesi gereğince” 2008 ve 2009 yılları kira bedelleri muaccel hale gelmiştir.  Davacı 12.06.2007   tarihli takip talebinde 2007 yılında süresi içinde ödenmeyen kira bedeli nedeni ile muaccel hale gelen 2008 ve 2009 yılları kira parası1 için itirazın iptali, temerrüt nedeni ile tahliye ve kira alacağının tahsili davası açmıştır. Muacceliyet koşulu gereği temerrüt olgusu gerçekleştiğinden, itirazın iptaline ve temerrüt nedeni ile tahliye karan verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda 2 no’lu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA…

6. HD. 28.09.2009 T. E:7177, K:7537

Sulh hukuk mahkemesinde “iki haklı ihtar nedeniyle tahliye davası” açmış olan kiralayanın, icra dairesinde “temerrüt needniyle tahliye takibi”nde bulunabileceği

İki haklı ihtar sebebiyle açılan davanın, icra takibi yapmayı engellemeyeceğine, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere göre…

Bir önceki yazımız olan İzmir Boşanma Avukatı, Divorce Lawyer başlıklı makalemizde aile hukuku, alsancak boşanma avukatı ve anlaşmalı boşanma avukatı izmir hakkında bilgiler verilmektedir.

3 thoughts on “İzmir İcra Avukatı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir